Ne üretiyoruz? Evet soru bu: Ne üretiyoruz? Bu kısa soruyu, arkasında yer alan tüm düşünsel zeminine göz atarken ve aşağıda sıralanan sözcük dizilerine bakarken lütfen aklınızda tutun.
Geçmişte insanoğlu iş bölümünü bu seviyede yapmadığı zamanlarda, yiyeceklerini kendisi bulması veya yetiştirmesi gerekmiştir. Herhangi bir ihtiyacını da ya kendi karşılamak ya da yakın çevresindeki diğer insanlardan destek almak durumunda kalmıştır.
Zaman içinde insanoğlu çeşit çeşit ihtiyaçlarını karşılamak adına bir uzlaşıya varmıştır. Herkes toplumun bir parçası olarak belirli görevler almış ve bu sayede üretilenler ile birlikte birbirlerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılama “çözümüne” ulaşılmıştır.
İnsanlardan kimisi marangoz olup ahşap eşyalar yaparken, kimisi tarımsal üretime yönelerek yiyecekler yetiştirmiş, kimisi sanatçı olup insanoğlunun düşünsel tatmini için eserler vermiştir. Tarih çizgisinde ilerledikçe bu iş bölümü o kadar derinleşmiş, keskinleşmiş ve sınırları belirgin bir hale gelmiştir ki, ana görev paylaşımlarının yanında, daha da ayrıntılı ihtisaslaşmalar ortaya çıkmış ve farklı meslekler oluşmuştur.
Bugün…
Bugüne geldiğimizde de hemen hepimizin bir işinin olduğunu, ya bir üretim sürecinde ya da bir ihtiyacın karşılanacağı hizmetin verilmesi sürecinde ortak faydanın temini konusunda görev aldığımızı görüyoruz. Gelinen bu noktada insanoğlunun bu denli derinleşen iş bölümünün içinde yer alan bizler, “görevlerimize” dair dar ve belirli sınırlar içinde iş yapıyor, bunu yapınca da “hayata dair görevimizi” yerine getirdiğimizi düşünüyoruz.
Ancak insanoğlunun hayatta yapabilecekleri böylesine sınırlı değildir. İnsan da bu değildir… Fark ettiniz mi bilmem ama, çok dar çerçevede belirli bir işi yapan ve “işimi yaptım!” deyip kenara çekilenler, neredeyse sonsuz bir yeteneğe sahip insan değil, makinalar ve robotlardır…
Türümüzün geçirdiği tüm bu süreç ve günümüzde vardığımız nokta, insanı insan olmaktan çıkarıp, sadece belirli bir görevi ifa eden, tüketen, türetmeyen, her geçen gün düzleşen, köşeli ve türüne has özelliklerini kaybetmiş robotumsu bir canlıya dönüştürmektedir.
Halbuki onbinlerce hatta yüzbinlerce yıl önce, kendimiz ile kıyasladığımızda “gelişkin” olmadığını düşündüğümüz mağaralarda yaşayan insanlar bile duvarlara birşeyler çizerek bir eser bırakmaya, zihin dünyalarında olanları yansıtmaya çalışmışlar ve bir şeyler üretmişlerdir.
Mağaralarda yaşanan dönemlerden sonra, medenileşilen eski çağlarda insanlar sanat eserleri vermiş ya da müzik dinlemek, tiyatro izlemek gibi sanat etkinliklerine katılmıştır. Değişen Be(y)nim kitabının yazarı Sinan Canan’ın deyimiyle “somut dünyadan edindiği tecrübeler ile soyut düşünceler üretebilen bir varlığın, bu soyut düşünceleri tekrar somut ve yeni nesnelere dönüştürme” işi olan sanat ile yakın ilişkide bulunmuş, ya sanat eserleri ortaya koymuş ya da sanat eserlerini satın alarak bu “üretim” sürecinin içinde bulunmuştur.
Orta çağda, döneminin alimi diyebileceğimiz insanlar, hem anatomi ile ilgilenmiş, hem resim yapmış, hem de heykeltıraşlık icra etmiştir. Ya da hem matematik, hem fizik hem de astronomi hem de biyoloji ile ilgilenmiştir. Kimisi doğa ile ilgilenip gözlem yaparken, bırakın bilgisayarları kitapların basılmadığı, zar zor elle yazıldığı dönemlerde fikir ve bilgi üretmiştir.
Bizlerin de alimler gibi bilimsel eser ya da sanat eseri üretmesini gerektiren bir durum yok elbette. Ancak insan sormadan edemiyor, geçmişte yaşayan ortalama insanların doğa, sanat, estetik anlayışı çok daha gelişmiş iken, neden günümüz insanları daha düz ve özelliksiz?
Ne üretiyoruz?
Aklımızın bir kenarında tuttuğumuz ve yazının başındaki temel soruya geri dönelim. Ne üretiyoruz? Hatta biraz daha merceği odaklayarak, soruyu netleştirin: Ben ne üretiyorum?
Binlerce yıl önce yaşamış sayısı bilinmeyecek kadar çok insana göre daha “gelişmiş” olan bizler bu “gelişkin” hayatlarımızda ne üretiyoruz?
- Bir müzik aleti çalıyor muyuz? (Bir melodi üretiyor muyuz?)
- Şiir yazıyor muyuz? (Bir duygular manzumesi ortaya koyuyor muyuz?)
- Bir yazı yazıyor muyuz? (Birbirine tutunmuş sözcüklerden bir fikir zinciri oluşturup, düşüncelerimizi onu okuyanlara aktarıyor muyuz?)
- Bir resim yapıyor muyuz? (Görenlere zevk veren bir duyguyu ya da düşünceyi aktaran bir resim çiziyor muyuz?)
- Kalkıp mutfağa gidip bir yemek tarifi oluşturmaya çalışıyor muyuz?
- Ya da o yemek tariflerinde kullanılabilecek mercanköşk bitkisi, fesleğen bitkisi ya da başka bir bitkiyi yetiştiriyor muyuz?
- Hayatı güzelleştiriyor, kendi hayatımıza dair bir anlam katıyor muyuz? Çevremizdeki insanların hayatlarına küçük de olsa etkilerde bulunuyor muyuz?
Bu soruları çoğaltabiliriz ama kendimize sormamız gereken temel soru bu:
Günler gelip geçerken, ömrümüzden her gün bir takvim yaprağı daha eksilirken, biz tekdüze yaptıklarımız dışında hayatımızda ne üretiyoruz?
Kendimize dönüp sormamız temel sorulardan birisi bu. Zira diğer canlılardan farklı olarak, insanoğlu bu dünyaya gelip geçmek için değil, okuyup birşeyleri ortaya koymak için gelmiştir.
Bu satırları yazarken, bendenizin kendine sorduğu gibi sizin de kendinize bu soruları sormanızı isterim. Zira her şey bir soruyla başlar. Ve bu yazının -oluşturabildiyse- ortaya çıkaracağı kıvılcım, buradan sonrası sizin kendinize yönelteceğiniz soru(lar) ile sürecek ve belki ateşe dönüşecektir.
Eğer bu soruları sorar ve bu soruların yanıtını aramaya başlarsanız, hayatınız daha anlamlı, varlığınız daha insan, yarınınız ise bugünden daha güzel olacaktır… Bir de benim bu soruyu sizlerle paylaştığım gibi, sizler de kendi yanıtlarınızı önce kendinizle -ve isterseniz aşağıda yorumlarda- paylaşırsanız…
Yazı Notları
İlk Yayın Tarihi, 23/09/2021
Boosted Uygulaması Ölçümüne Göre,
Çalışılan Gün, 4 gün
Çalışma Süresi, 2 saat 23 dakika
Yazınız insanı tetikleyen güzel bir yorum olmuş. Eşimle birlikte biz de bu durumu sürekli dillendiren insanlardan biriyiz. Ne yaptım? Zamanı verimli kullandım mı? vs… Belki mevsimsel değişikliğin etkisi, belki ruh halimizin verdiği olumsuz yansımalar ile istediğimiz tempoyu şu zamanlarda yakalayamasak da, vakit nakittir diyerek 😊 boşa geçmesini istemediğimizden yavaş ama sürekliliği sağlayarak eski tempoya ulaşmaya çalışıyoruz.
Yaptığımız planlar eşliğinde bu süreci güzel geçireceğimize eminim.😊 Emeğinize sağlık.
Harikasınız. Bugünler biraz öyle, hemen herkes mevsim geçişlerinden etkileniyor. En kısa sürede bu etkinin en alt seviyeye inmesi ve dinamik günlere geri dönmemiz dileğiyle…
Yazınızı okuyunca ben de kendime; Ne üretiyorum? Bir şey üretiyor muyum? sorularını sordum. İlkokul ortaokul yaşlarındayken çevremin teşviki ve takdiri ile kendi çapımda resim yapardım. Hatta o yaşlarda pek çok resim yarışmasında dereceye girmişliğim, ödül kazanmışlığım vardı. Ama sonraları artık adına büyümek mi dersiniz yoksa hayatın getirdiği dertlerden, sorunlardan, görevlerden, sorumluluklardan başını kaldırıp göğe bakamamak mı dersiniz belli belirsiz bir nedenle resim yapma isteği içimde kayboldu. Belki de resim yapmaktan eskisi kadar zevk alamamaya başladım, belki yaşım ilerleyince zevklerim, hobilerim değişti bilmiyorum. Artık sanırım yazınızdaki örneklerden yola çıkarsak ve kitapları da sanat eseri sayarsak sadece sanat eserlerini satın alarak insanlığın üretim sürecine katkıda bulunuyorum. Umarım ileride hobilerim tekrar tüketmek yerine üretmek kavramını içeren şeyler olur 🙂
Bu yazıyı yazma amacım -tıpkı kendime dönüp kendime bu soruları sorduğum gibi- sizlerin de kendinize bu soruları sormanızdı. Dönüp bu soruları sormuş olmanızdan dolayı ne mutlu size demek istiyorum.
Resim yeteneğinize dair ise şöyle bir şey söyleyebilirim, kişi bir şey yapmaktan zevk aldıysa, o şeyden zevk almaya devam etmesi muhtemeldir. İnternette resim çizmeyi öğreten onlarca ücretsiz dersler var. Onlardan birisi ile bu yeteneğiniz üzerine tekrar çalışmaya başlayabilirsiniz. Yeter ki isteyin… 🙂